Önce gerçeğimi kendime kabul ettirirken yoruldum! Sonra gizlerken... Daha sonra yüzleşirken... Kendim olmaya hakkım olduğunu anladığımda... Kendimle barışırken... Gerçeğimi başkalarına kabul ettirmeye çalışırken... Benim gibi binlerce, on binlerce insanın var olduğunu öğrenirken... Yoruldum!”**
Karşımda duran babamın yüzüne bakıp, haykırmak isterken
buldum kendimi. Bunda anormal olan ne vardı ki? Benim için hakikat, gerçekti
oysa…
Bana arkadaştan öte olan insandı, Gizem… Babamla salon
konuşmamızın ertesi günü onu aradım. Dersteydi, açamadı. O gün ne kadar yalnız
hissettim kendimi bilemezsiniz. İlkokul 2-3 civarında anlamıştım bendeki bu
farklılığı. Korkmuştum kendimden, daha ne olduğunu bilmediğimden Allah’a
hıçkıra hıçkıra dua etmiştim “Al içimdeki beni” diye. Daha Allah’ın ne
olduğunu, kim olduğunu bilmeden, sadece yalvarmıştım günlerce... Allah
benliğimi benden almadı. Tanrının kutsal ruhu dedi, bıraktı.
İlkokul ve ortaokul yıllarımda pek parlak geçmedi, minnacık
çocuklar sanki anlamış gay olduğumu da bilmiş gibi hep bir ağızdan olmadık
hakaretler ettiler.
İkinci kez aradım açmadı Gizem. İşte o an ilkokul çağıma
döndüm. Yıllar sonra hiç olmak istemediğim bir zamana; ilkokul çağına… Yalnız
benle tanıştım. Bir sürü arkadaşı olan yalnız benle…
Akşam okuldan sonra eve gittim, üzerimde kocaman ağır bir
baskı… Apartmana girmeden, hemen yanındaki bir taşa oturdum. Gene Gizem’i
aradım, nafileydi. Eve girmek istemiyordum. Üzerimde hissettiğim bu ağır baskı,
itilmişlik ve dışlanmışlık hissi girme diyordu apartmana.
Ailem beni ben olarak görmüyor, uyuşturucu kullanan, gay
barlarda takılan gay olmayan bir mahlukat olarak görüyordu. Bu ithamlar bir
yere kadar kabul edilip, yenilir yutulur bir hal alabilirdi ama orada dikkat
edilmesi gereken nokta ailemin beni ben olduğum için değil, hayallerindeki ben
olduğum için sevmeleriydi.
Tüm cesaretimi toplayıp, apartmana girdim. İstemeye istemeye
asansöre binip çıktım yukarı. Bugün ki sabah salon konuşmasının kritiği
yapılacaktı illaki. Aileme yalan söylemek istemiyordum, onları kırmak, suratlarını kızartacak hareket yapmak
istemiyordum.
Onların bana dediğine göre çevreden şurdan burdan beni gay
barda görenler varmış. İlaçlarımı yakalamışlar falan… Bunların tamamen bir uydurmaca olduğunu taa o
zamandan anlamalıydım ama anlayamadım işte.
Annem üzerimde baskı kurmak için babamı fişekliyor ve hiç
layık olmadığım sıfatlarla beterin beterini söyletiyordu ki, ‘durum aslında o
kadar beter değil ben sadece eşcinselim’ dememi bekliyordu. Ben bunu çok geç
anladım ama oynanan oyun tam bir psikolojik savaştı…
Beterin beterini üzerine post gibi giymektense sadece betere
razı olmaktı bana düşen…
İçeri girip odama sinmiştim. Birkaç arkadaşa mesaj attım.
Bedenim o kadar ağırdı ki yerimden kalkacak halim yoktu.
“Abi merhaba ben ******, durumlar karışık. Bizimkiler benim
uyuşturucu kullandığımı ve gay barlarda takıldığımı söylüyorlar. İftira
atıyorlar. Kendilerine de iki –üç iftiracı kocakarı bulmuşlar, beni sıkıntı
altında bırakıyorlar, noolur bir şey de, kimseyle konuşamıyorum ve iftiralar
üzerimde kalacak.”
Mesaj buydu. Yığılmış bedenimin artık sakinleşmeye ihtiyacı
vardı ama kalbim küt küt atıyordu. Ağır bedenimi o yataktan kaldırmak çok çok
çok zordu…
Gıcık gibi kimseye ulaşamadım nihayet biri mesaj attı…
Neden benim bu saçma yaşanmışlıklarımı okuyasınız ki? Sizi değerli kılanda bu işte karşılıksız sevginiz.. Gerçekten zaman ayırıp okuduğunuz için çok teşekkür ederim. 4.bölümün devamını da okuyun lütfen. İşler karışacak..
**Ayşe Kulin Bora'nın Kitabından
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder